Feline lenfoma, kedinin fiziksel durumunu hemen hemen her yönünü doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen, lenfatik sistemin kötü huylu bir kanseridir. Tüm kedi kanseri türleri arasında en sık teşhis edildiği bilinmektedir. Geniş manada, lenfatik sistem, kedinin vücudunda yaşamı sürdüren maddeleri taşıyan ve zararlı ajanların dolaşımını önlemeye yardımcı olan karmaşık bir bileşen ağı olarak görülebilir. Bu bileşenler arasında timus bezi, dalak, kemik iliği ve vücudun çeşitli alanlarının yüzeyini kaplayan ve enfeksiyöz ajanlarına maruz kalmasını önleyen "bağırsakla ilişkili" lenfoid doku olarak adlandırdığı yapılar vardır.
Lenfatik sistemin anatomisinin ayırt edici özelliği, kedinin vücudunda yaşamını sürdüren sıvıyı (lenf) taşınmasındaki rolüyle ilgili olduğuna işaret ediyor. Bu sıvının dolaşımı, vücudun çeşitli bölgelerinde yer alan küçük, fasulye şeklindeki yapılar olan lenf düğümleri adı verilen özel dokulara bağlanan küçük, iç içe geçmiş kanallardan (lenfatik damarlar) oluşan bir ağ aracılığıyla sağlanır.
Lenf sıvısının ve onu taşıyan damarların görevleri; oksijen ve besin maddelerinin hücrelere taşınması, metabolik atık ürünlerin toplanması; bağırsak sisteminden yağ emilimi ve doku kalıntılarının, bakterilerin, virüslerin ve diğer enfeksiyöz ajaların vücuttan uzaklaştırılmasıdır.
Lenfoma, vücuttaki lenf düğümlerini ve lenfoid hücreleri içeren tüm lenfatik sistemi etkileyebilir. Hastalık, bir kedinin lenf düğümlerinde (vücudun derinliklerinde veya periferik düğümlerde) odaklandığında buna çok merkezli (multisentrik) denir. Mediastinal lenfoma adı verilen başka bir tür, tipik olarak göğüs boşluğunda bulunur. Üçüncü tür gastraintestinal lenfoma sindirim sistemini etkiler.
Yıllar önce, mediastinal ve multisentrik lenfomalar en sık teşhis edilen lenfoma türleriydi. Kedilerde lenfoma, kedi lösemi virüsü (FeLV) ve daha az ölçüde kedi immün yetmezlik virüsü (FIV) ile yakından ilişkilidir. Günümüzde, kedi lenfoması en sık gastrointestinal sistemde görülmektedir.
Kedilerde lenfoma her yaşta görülebilmektedir, ancak etkilenen hayvanların çoğu 10-12 yaş aralığındadır. Sokakta yaşayan aşısız kediler, FeLV enfeksiyonuna daha fazla maruz kalmaları nedeniyle evde yaşayan kedilerden daha fazla risk altındadır. Yapılan son araştırmalar, rutin olarak sigara dumanına maruz kalan kedilerin lenfoma için yüksek risk grubu altında olduğunu göstermektedir.
Lenfomanın tipine bağlı olarak, kilo kaybı, iştahsızlık ve halsizlik gibi belirtilerin yanında lenf düğümlerinde fark edilebilir kadar büyüyecektir. Lenfamdan şüpheleniliyorsa, hayvan lenfoma teşhisini doğrulamak veya dışlamak için fiziksel muayeneden geçecektir. Tanı için tam kan sayımı, serum biyokimyasal analizler, idrar tahlili, göğüs röntgeni ve lenf yumrusu örneklerinin mikroskobik analizi yapılır ayrıca hastalığın karaciğer dalak tutulumu olup olmadığını görmek için ultrason muayenesini yapılmalıdır.
Lenfoma teşhisi konmuş bir kedinin tedavisi öncelikle kemoterapiye dayanır. Bazı durumlarda ise, karındaki kitlenin çıkarılması cerrahi yöntemlere başvurulabilir veya radyoterapi uygulanabilir.
Genel olarak lenfoma tedavi edilebilir bir durum değildir. Kedinin hayatının geri kalanında uyguladığı kemoterapi ile istisnalar hariç hayatta kalma süresi tipik olarak 6 aydır. Bazı kediler kemoterapi görmedikleri zaman 1 yıl veya daha uzun süre hayatta kalabilir.
Lenfoma önlenemese de kedinin hastalığa yakalanma ihtimalini FeLV'ye karşı aşılama yoluyla, FIV veya FeLV ile enfekte olmuş kedilerle teması önleyerek ve sigara dumanından uzak bir ortamda yaşadığından emin olarak azaltılabileceğini belirtilmektedir. Hastalığın erken tespiti bir hayvanın hayatta kalma şansını artırabileceğinden, 7 yaş ve daha büyük tüm kedilerin, tam kan ve serum biyokimyasal testleri ve vücudunun ayrıntılı palpasyonunu içeren yılda iki kez muayeneden geçmesini önerilmektedir.